Değişik Hamsi buğulama
Tereyağlı Ton Balığı
Peynirli Poğaça Tarifi
Uçan Kurabiye Tarifi
İstanbul usulü midye dolması tarifi
Zeytinyağlı Kuru Patlıcan Dolması Tarifi
Levrek Balıklı Bulgur Pilavı
LEVREKLİ BULGUR PİLAVI TARİFİ :
Kullanılacak malzemeler: 1 tane haşlanmış ve ufak parçalara ayrılmış levrek balığı, 2 su bardağı kalın bulgur, 1 adet ince kıyılmış kuru soğan, 1 kaşık ince kıyılmış kırmızıbiber, 2 tane rendelenmiş domates, 2 adet ince kıyılmış yeşilbiber, 2 tane ince kıyılmış yeşil soğan, 3 çorba kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı limon kabuğu rendesi, 1 dal biberiye bitkisi, 4 bardak su.
Hazırlanışı: Soğanlar yağda sotelenir. Ardından domates yeşilbiber, kırmızıbiber ve yeşil soğan eklenir.
Biraz pişirildikten sonra üzerine yıkanmış ve süzülmüş bulgur ilave edilir. Arkasından karabiber, biberiye dalı ve tuz ilave edilir. Biraz çevirdikten sonra üstüne su konulup, kısık ateşte pişirilir. İneceğine yakın limon kabuğu ve levrekler eklenip, karıştırılır. Biberiye dalı dışarı çıkarılıp, altı kapatılır. Demlendikten sonra sıcak olarak servis yapılır.
Boza’nın Menşei
Boza kökleri çok eskilere dayanan çok yararlı bir malt içecek. Bozanın ilk ortaya çıkışı yani menşei 8000-9000 yıl önce Mezopotamya’da. Yunanlı tarihçi Ksenophon’dan MÖ. 401 yılı sonunda Doğu Anadolu’da boza yapıldığını ve hazırlandıktan sonra çömlekçi çamurundan yapılma kaplar ile toprağa gömüldüğü öğrenilmiştir.
Mayalı bir içki olan Boza Türklerin dünya üzerindeki göçleriyle yaygınlaşmıştır. Farsça’da ‘Buze’ yani darı kelimesinden türeyen boza özellikle Osmanlı devrinde en parlak dönemini yaşamıştır. Bozacılık Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu yıllarda büyük şehirlerin temel mesleklerinden biri haline gelmiştir.
16. yüzyıla kadar bolca ve rahatça tüketilen bozaya II. Selim döneminde bazı kısıtlamalar getiriliyor. İçine afyon katılarak elde edilen ‘Tatar Bozası’, II. Selim tarafından sakıncalı görülüp, yasaklanıyor. 17. yüzyılda tarihe ‘Bozahaneler Vak’ası’ olarak geçen bir olay yaşanıyor. O dönemin hükümdarı IV. Sultan Mehmed 1670 yılında içki yasağı getiriyor. İçki yasağı ile birlikte bozanın da keyif verici bir içecek olduğuna karar verilerek bozahaneler kapatılıyor.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda yazdığı ‘Seyahatname’ isimli eserde “Esnafı Darı Bozacyan” başlığı altında ayrı bir bölüme yer verilmiştir. Bu bölümde anlatılanlardan, bozanın o tarihlerde çok tüketilen bir içecek olduğunu anlıyoruz. Evliya Çelebi; 17. yüzyılda İstanbul’da 300 bozahanenin olduğunu ve buralarda çalışan 1005 bozacı bulunduğunu anlatıyor.
Ayrıca, “Esnafı Darı Bozacyan”da yine o yıllarda tüketilen alkolsüz ve tatlı bir boza türünden bahsediliyor. Rengi süt beyazı olan bu boza, genellikle Arnavutlar tarafından yapılıyor.
Aynı dönemde, orduda bozacılık önem verilen bir sınıf haline geliyor. Sarhoşluk verecek ölçüde içmek haram olmakla birlikte, ölçülü içildiği takdirde askere güç ve beden sıcaklığı verdiğine inanılıyor. Boza, bu özelliğinden ötürü yeniçeriler tarafından fazla miktarda tüketiliyor.
Evliya Çelebi “Bu bozacılar orduda gayet lazımlı kavimdir; bozayı sekir verecek kadar içmek haramdır, ama şarap gibi katrası haram değil, yani sekir vermeyecek kadar içmek mubahdır” diyor.
19. yüzyılda ekşi ve alkollü bozanın yerini giderek tatlı ve alkolsüz Arnavut bozası alıyor. Çünkü bu boza çeşidi, genellikle Ermeniler tarafından üretilen ekşi bozaya oranla Saray tarafından daha çok seviliyor.
1876 yılında Hacı Salih Bey’in kurduğu Vefa Bozacısı günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş tek bozacı. Hacı Salih Bey’in yaptığı boza, koyu kıvamı, mayhoş tadıyla o dönemde çok beğeniliyor.
Vefa Bozacısı, o tarihte eğlencelerin düzenlendiği Direklerarası’na yakın bir yerde Vefa’da kuruluyor. Bugün üçüncü kuşak torunların işlettiği Vefa Bozacısı, dedelerinden devraldıkları bu kültür mirasını aynı titizlikle korumaya çalışıyor.
Vefa Bozası Nasıl Hazırlanıyor?
Sadece darıdan yapılan Vefa Bozası’nın serüveni ise darının kepeğinden ayrılmasıyla başlıyor. Kepeğinden ayrılmış darı irmiği suyla kavrulup pişiriliyor. Ardından geniş tepsilere alınarak soğutuluyor. Soğuduktan sonra elekten geçirilip içine biraz su biraz da şeker ilave edilerek ham boza elde ediliyor. Ham haldeki bu boza ise eski bozayla karıştırılıp mayalanmaya bırakılıyor. Üzerinde küçük kabarcıkların oluşmasıyla birlikte boza hazır hale geliyor.
Boza Neden Yapılır?
Türklerin yaşadığı çoğu yerde üretilen boza çeşitleri , genellikle farklı malzeme kullanarak hazırlandığı için farklı lezzetlerde oluyor. Mesela Kırgızların buğday yarması kullanarak yaptığı boza, Kırım’da buğday unundan hazırlanıyor. Türkmenistan’da ise iri dövülmüş pirinç unundan yapılıyor. Vefa bozası ise darıdan imal edilir. Bulgur da kullanılabilir.
Bozanın Yararları :
Boza Neye iyi gelir? Vefa Bozacısı’nın TÜBİTAK bünyesinde yaptırmış olduğu araştırmada bozanın insan sağlığı açısından son derece faydalı bir besin olduğu ortaya çıktı. Bir litresinde bin kalori bulunan bozanın içinde, A ve B vitaminlerinin dört türü ile E vitaminleri bulunuyor. Mayalanma esnasında, gıda maddelerinde çok az bulunan, laktik asit oluşmasından dolayı hazmı kolaylaştırması da bozanın faydaları arasında.
Boza Nasıl içilir?
Eskiden, gümüşle bezeli kristal bardaklarla üzerine zencefil dökülerek içilen boza, günümüzde tarçın ve sarı leblebiyle içilir.
Boza Nasıl Yapılır?
Soğuk kış gecelerini tadlandırmak için boza yapmak isteyenlere kolay bir boza tarifi :
Malzemesi; iki su bardağı bulgur, aynı miktarda su ve şeker.
Boza Nasıl hazırlanır?
Bulgur bir gece önceden ıslatılıyor ve kabarmaya bırakılır. Bulgurlar iyice kabardıktan sonra üzerine iki bardak su eklenerek, orta ateşte pişirilir. Piştikten sonra tel kevgirden geçirilerek içine toz şeker konulur. Bu karışım üç gün dinlendirilerek mayalanması sağlanır ve karışımın yüzeyinde kabarcıklar oluşması ile birlikte boza tüketilmeye hazır hale gelir. Bu uzun ve heyecanlı bekleyiş, bardaklara doldurulan bozanın üstüne tarçın serpilmesiyle son buluyor. İsterseniz sarı leblebi eklemeyi de unutmayın.
Doğal besin Bulgur
Bulgurun Tarihçesi :
Asgari 4000 yıllık bir tarihi olan bir yemek tarifi. Tencerede kaynattığınız üç su bardağı suya bir su bardağı bulgur ekleyin, yağ ve tuz koyup suyunu çekene kadar ateşte bırakın. Bu kolay tarifle olağanüstü besleyicilikte bir yemek elde etmiş olursunuz, adı da hepimizin bildiği bulgur pilavı.
Başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu mutfağının önemli bir yiyeceği olan bulgur, buğday tanelerinin haşlandıktan sonra kurutulup, kırılması ile elde edilir. Yapılacak yemeğin türüne göre ince, orta ve iri taneli olarak değirmenlerde öğütülüp, yemeklik olarak kullanmaya hazır hale getirilir.
Bu kolay işlemlerden geçen bulgur, Anadolu’da, birbirinden leziz, birbirinden farklı, hepsi de yüzyılların imbiğinden süzülerek gelmiş yemeklere dönüşür. Ziyafet sofralarının, düğün olsun cenaze olsun, akla gelebilecek pek çok törenin baş köşesindeki yemekler yine bulgurdan yapılır. O Anadolu mutfağı için vazgeçilmez bir besindir.
Bulgurun yararları :
Düşük kalorisi olan bulgur, potasyum, mineral ve lif bakımından ise zengin bir maden. Kolay saklanabilir, çabuk bozulmaz, küflenme ve böceklenmeye karşı dayanıklı bir gıdadır. Sağlıklı bir vücut için mükemmel olanaklar sunan bulgur, üretim sürecinde kimyasal madde kullanılmadığı için doğal bir yiyecek. İçindeki vitamin ve mineraller pişme sırasında dışarı atılmaz. Lif ve karbonhidrat yönünden zengin, yağ açısından fakir olan bu besin, özellikle vejetaryen ve sağlıklı beslenme idolünün temelini oluşturur. B vitamini, demir, fosfor, manganez yönünden de zengin olan bulgur, proteini destekler.
Bulgurun faydaları binlerce yıldır biliniyor. İnsanoğlunun işlediği ilk gıdalardan biri olan bulgur, Moğol İmparatoru Cengiz Han’ın ordusunda da favori yemekti. MÖ. 2800’de Çin İmparatoru Shen Nung, bulgurun ana maddesi buğdayı pirinç, darı, arpa ve soya fasulyesiyle birlikte beş kutsal bitkiden biri olarak belirlemiştir. Hristiyanların kutsal kitabı İncil de, eski Babil, Hitit ve İbrani toplumlarının dört bin yıl önce, Mısırlıların ve doğu Akdeniz’de kurulu diğer uygarlıkların da MÖ.1000 yılında pişirilip kurutulmuş buğdayı, yani bulguru kullandıklarını ispatlıyor.
Tarihte bulgura, Romalılar “cerealis”, İsrailoğulları “dagan”, diğer Ortadoğu halkları da “arisah” demişlerdir. (İncil’de de bu adı budur).
İncil arkeologlarına göre bulgur, yarı kaynatılıp güneşte kurutulmuş buğdaydan elde edilir ve “burghul”, “burghoul”, “balgour”, “boulgur” gibi çeşitli şekillerde yazılır ve kendisi gibi adı da binlerce yıllıktır. Birçok Batı dilinde de bulgur, Ortadoğu halklarının kullandığı şekliyle, yani “bulgur” olarak geçer. Anadolu ve Mezopotamya’da doğup, dünyaya yayılan bulgur evrensel bir damak tadı. Zira bulgurla yapılan yemeklerin sadece tariflerine bakmak bile, ona verilen değeri anlamaya yetiyor. Bulguru sofralardan eksik etmeme hem sağlık yönünden yararlı hem de lezzet yönünden vazgeçilmezdir.